| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
![]() Dilimiz ve Kültürümüz - 3
BİZE ÖZGÜ KELİMELER, İLENÇLER VE DEYİŞLER Kazancılıların geçmiş yaşantısında yer alan her şey, asırlardan gelen bir kültür birikiminin ürünüdür. Yaz ve sonbahar mevsiminde, sütleri sırayla ailelere toplayarak (değişik) kış mevsiminde yenmesi için, tereyağı, peynir ve keş üretilmesi, yoğurt ve sütten tarhanalar (süt tarhanası, ayran tarhanası) yapılması, salça ve nişasta yapımı, bulgur, düğürcük yapımı, sebze ve meyvelerin (taze fasulye, patlıcan, biber, mısır) kurutulması, domates ve üzüm gibi ürünlerin, kilerlerde tavana asılan iplere bağlanarak (hevenk yapımı) saklanması, geyicek, muşmula, ayva, nar, kabak armut, kış elması gibi ürünlerin samanlar içinde saklanması, patates, pancar ve yer elması gibi ürünlerin bahçelere kazılan kuyularda (tabii soğutucu) saklanması, güz mevsiminde, kavurmalık için kesilen hayvanlardan don yağı ve kavurma yaparak ahşap dolaplarda kış boyu saklanması yüzyılların deneyimi ve bilgi birikimi ile ulaşılan tecrübelerin sonucudur. Üzümlerin toplanarak pekmez ocaklarında kaynatılması da ayrı bir kültür alanı olmuştur. Asmalardan toplama, merkezi pekmez ocaklarında depolama, sıraya girerek kaynatma belli usulleri gerektiren hususlardı. Pekmez ocağında, bir aile, üzümleri şehranalarda (şıra hane) çiğneyerek şırasını (suyunu) hazırlarken, bu aşamayı geçmiş olan diğer bir aile, ocağa çamurla monte edilmiş kazanda pekmez kaynatmaktadır. Bir tarafta kevgirlerle savurma yapılır, bir taraftan pekmezin kıvamı kontrol edilerek, tadını iyi alması için kazana atılacak çakıllı ak toprak (kayrak toprak) hazırlanıp katma zamanı belirlenirdi. Pekmez kıvamına erişişince çıkarılır, bir kısmı kaynatmaya devam edilerek balbeki (koyu pekmez) yapılır, salatalıklarla fırın başında yenirdi. Bir kısmı, önceden hazırlanmış kaklar (kabak kakı, elma, erik ve incir kakı gibi) ile karıştırılarak kaklı pekmez yapılırdı. Pekmezini çıkaran (kaynatmayı tamamlayan ) diğer aile ise, üzümün cuburundan sirkesini ve yeşil domates ve biberden oluşan turşusunu yapmakla meşgul olurdu. Görüldüğü üzere, bir pekmez fırınının başında, aynı anda üç aile iş başında olurdu. Fırın, gece-gündüz hiç sönmeden günlerce yanardı. Bu aileler arasında tam bir işbirliği yürütülür, aileler bir sonraki yılda da aynı sırayla pekmez kaynatmak dileğiyle ayrılırlardı. Bu pekmez fırını (furun) başı sohbetleri ve şakaları dillere destan olurdu. Kaynatılan pekmez, turşu ve sirkeler, şimdilerde olduğu gibi satılmaz, kış ve ilkbahar mevsimleri boyunca aile içinde tüketilirdi. Kazancılıların geçmişinde, işçilik (gurbette ücretli çalışma) konusu da önemli bir yer tutardı. Uzun yıllar boyuca, kasabada işlerin az olduğu, kış, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde, kısa süreler için çalışmaya gidilen yerlerin başında Anamur ve çevresi gelirdi. Anamur ağaları ve beylerinin hüküm sürdüğü zamanlarda, işçi olarak çalışmaya gidenler, bu ağaların gösterdiği eski evlerde toplu olarak yatarlar, bahçe ve meyve işleri, fıstık çıkarma, portakal toplama, toprak işleme gibi işlerle meşgul olurlardı. Sonraki yıllarda, Silifke, Mersin ve çevresi de çalışma alanı olmuştur. Ermenek bahçelerinde ücretiyle çift sürmek, ceviz indirmek, bahçe tımar etmek gibi işlerde yapılırdı. 1945 yıllarından sonra, İzmir ve çevresi yeni bir çalışma alanı haline geldi. Bölgenin kireç ocaklarında çalışanların tamamına yakını Kazancılılardı. Zaman içinde kendi ocaklarını açarak işçilikten patronluğa erişenler de olmuştur. Kazancılı genç insanlar, kış mevsimi biterken yollara düşerler, Temmuz ayı yaklaşırken (hasat dönemi başlarken) yaz sıcağından da kaçarak, kasabaya dönerlerdi. Bu şekildeki çalışma yaklaşık 50 yıl kadar sürmüş olup, fabrika kireçlerinin de yaygınlaşmasıyla birlikte, bu iş alanı on yıl kadar önce tamamen sona ermiştir. Kazancılıların için yarım asır kadar ekmek kapısı olan bu kireç ocağı serüveni konusundaki hazin ve ibretlik olayları ayrı bir yazı dizimizde anlatmaya çalışacağız. Bu serüven kapsamında rekor çalışma, halen sağ olan ve aralıksız 26 yıl İzmir yollarında gidip gelmiş olan Gocaoğlanlar sülalesinden Durmuş Atalay Amca olup, (Gara Halılın Durmuş adıyla bilinir) onun anlatımlarına da yer vereceğiz. Kazancı kasabasına özgü olan kelimelerden örnekleri sıralamaya devam edelim. . belemek : bebeği beşiğe veya yorgana yatırıp bağlamak, . biceğiz : bir tek, bir kere, mutlaka, . cörtletmek : kafayı üşütmek, aklını yitirmek, şaşırmak, aklı karışmak, . ciğeri yanmak : çok susamak, dudağı kurumak, üzüntü çekmek, . cınna : (cınnacık) azıcık, çok az, biraz, . çıkla : aynen, tıpatıp, aynısı, ta kendisi, ( çocuk çıkla dayısı… gibi ) . cirk : yeşil cevizin kiri, çamurlu su, balçık, . cibilliyet : ırk, soy sop, sülale, geçmiş, . çalmak : yoğurt yapmak için süt mayalamak, . üyümek : (uyumak) sütün yoğurt haline gelmesi, mayalanmış olması, . çokcalıyı : genellikle, çoğu zaman, ekseriyetle, . çığırmak : seslenmek, haber vermek, çağırmak, . çeleni : düz damın çevresindeki dışa taşan (saçak) kısımları, . çalı sürümek : ağız aramak, oyalamak, ipe un sermek, . çalıyı tersinden sürümek : işi yapmaya gönülsüz olmak, işi istemeyerek yapmak, savsaklamak, . çarpmak : yoğurdu su ile karıştırıp ayran yapmak, . çiğin : omuz, . çingişmek, çıngışmak : uyuşmak, bingeşmek, tatlıca kaşınmak, . çebiç : oğlağın büyüğü, 12-18 aylık keçi, erkek davar, . yazmış : oğlağın büyüğü, 12-18 aylık dişi davar, . dumağı : nezle, gırip, olmak, . dekgelmek : rastlamak, uygun düşmek, tesadüf etmek, . dökülegalmak : yorgunluktan yere yatmak, uyuya kalmak, . doşanı (n-gı ) : eski kullanılmış giyecekler, . ellik : eskilerde ekin (buğday) biçerken, parmaklara takılan, ağaçtan yapılmış koruyucu ve sert eldüvendir. . ayalamak : harmanda yerlerin el (avuç içi) ile hassas şekilde toplanmasıdır. Aya, elin avuç içinin alt bölümündeki baka etli bölümünün adıdır. . azık : yaylaya veya tarlaya giderken kişinin yanına aldığı yiyeceğin tümüne denir. Bu yiyeceklerin konduğu beze “ azık kabı” denir. . katık : azık içinde bulunan ve gıdalı olan (yumurta, yağlı ekmek gibi) yiyeceğin adıdır. Toplu halde sığır güde gidildiğinde, ilk yemek yeneceğinde “ haydin, bir katık karıştıralım” denirdi. Herkes, herkesin katığından bir parça yemiş olurdu. . söylememek : bir kişi veya aileyle dargın olmak, konuşmuyor veya küs olmaktır. Birine başka bir tanıdığından bahsedildiğinde, arada dargınlık varsa “ biz onunla söylemiyoruz” diye cevap verilir. Dargınlık geçmişse de “ biz eskiden söylemezdik, şimdi söyleriz “ denir. . meh : al, işte bu, buyur manasına, bir şeyi birine uzatmakta, vermekte kullanılır. . mısmıl : iyi, arı, kaliteli, adam akıllı, makul şekilde, . müzevir : laf getirip götürme, ihbar, dedikodu, bunu yapan da “müzevirci” olur. . öndüğün : dünden önceki gün, dün değil, evvelki gün, . sadalamak : ne söylediğini bilememek, saçmalamak, ileri geri konuşmak, . seğirtmek : koşmak, hızlıca yürümek, . sıracalı : yaramaz, haylaz, hareketli, . sınar : akrabalar, yakınlar, bir yerde akraba varsa” orada bizim sınarlar var “ denir. Fakat, söylerken n- g arası ses “(sın-gar ) şeklinde söylenir. Kazancılıların konuşma dilindeki ilençlerden (beddualardan) ve deyimlerden örnekler ; . yattığın yer sarı diken olsun : Yatağında rahat yatama, dertlere düşesin ve yatağında acılar çekesin, (sarı diken, ekin tarlalarında çok olan ve battığında çok acı veren ince ve zehirli bir dikendir) . eline ayağına domuz başı versin : elinde ayağında domuz başı çıbanı çıksın, (Allah tarafından verilmesi isteniyor) Domuz başı çıbanı, siyah renkli, iltihap içeren, uzun süren ve hareketleri kısıtlayan, dayanılmaz açılar veren bir (yara) hastalıktır, . mezarını singurtlar deşsin : kabire konduğunda, mezarın deşilsin ve rahat uyuma, kabirde bile acılar çek anlamına bir bedduadır. . leşini kurtlar yesin : dağ başlarında geber, ölün bulunamasın ve bedenini canavarlar yesin, anlamınadır, . ölün dirin dağda kalsın : ölsen de, ölmesen de, insan içine gelemeyesin, dağlarda kaybolup kalasın, evine dönmeyesin.. . gözlerine boz insin : kör olasın, dünyayı göremeyesin, ( göze boz inmesi, körlüktür) . evine yurduna baykuşlar dünesin : evinde kimseler kalmasın ve baykuşların evi olsun, . elini ayağını teneşir tahtasına uzat : geber ve ölü yıkama tahtasına yatırsınlar, . yoğol a yoğolası yoğol : kadınların çok kızdıkları çocuklar veya komşular için, yüksek sesle söylediği bir ilençtir. Her kelimenin üzerinde vurgu yaparak söylenir. . tekenin kötüsü, sahibini, kepirin başında süser : çok özel bir deyim ve yakın dostlardan, hiç umulmayan, aksine destek görülmesi umut edilen bir sırada, görülen ihanet veya aleyhe davranış için söylenir. Merhum Hüsamettin ERDEM, seçim sırasında çok yakınında olan birinin, karşı tarafı desteklemesi üzerine bu sözü bir toplantıda söylemiş olup, bu kullanımdan sonra daha da yaygın kullanım kazanmış, çok anlamlı ve güzel bir deyimdir. Kepir, yaylalarda, vadilerin yamaçlarındaki kayalık, çalılılık ve dikenlik kesimlere denir. . kilizme almak : Eski dönemlerde, tımar isteyen bahçeyi, insan gücüyle, bir baştan bir başa kazma ve kürekle kazıp alt üst etmek, taşlarını ayıklamak ve saf toprağı çıkarmak işlemidir. Şimdilerde, dozer ve kepçelerle yapılıyor. . ( devam edecek……) - DERLEYEN : Av. Naci SÖZEN, Haziran 2009/ ANKARA
Bu haber 2078 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |